Tuğrul Veli Şalcı

Doğu Asya kültürlerine özgü mürekkep yıkama resimlerde amaç, bir objenin görünüşünü bire bir yeniden yaratmak değil; onun özünü yansıtabilmektir. Zen Budizmi de bu nedenle sadelik, kendiliğindenlik ve kendini ifade etme ilkelerini uygulama alanı olarak mürekkep resimlerini benimsemiştir.

Üretimsel sanat ve medya teorisi üzerine işler üreten Tuğrul Şalcı, Unclaimed Landscapes serisinde; bu kültürden esinle, anında hesaplanan rastgele sayılar kullanarak dağ manzaraları inşa ediyor. Kendiliğindenlik, bir sanatçının gözü ve eli yerine, bu kez bir algoritma tarafından dijital ortamda yaratılıyor. Dağların dışında kalan geniş, boş alan ise, yine tipik Çin mürekkep resimlerindeki gibi kaos ve yıkımdan, hem görsel hem de zihinsel boyutta kaçış ihtiyacını simgeliyor. Bu anlamda bu seri, dayattığı görsel ve bilgi yığınıyla, insanlarda anlamlandırma ve sindirme için gereken zihinsel süreçlere fırsat bırakmayan sosyal medyanın eleştirisi olarak da okunabiliyor.

In inkwashing paintings typical of East Asian cultures, the aim is not to recreate the appearance of an object exactly; it is to to reflect its essence. Zen Buddhism has therefore adopted ink paintings as a means to practise the principles of simplicity, spontaneity, and self-expression.

In the Unclaimed Landscapes series, Tuğrul Şalcı, who produces works on generative art and media theory, constructs mountain landscapes using spontaneous random numbers inspired by this culture. Instead of an artist’s eye and hand, spontaneity is being created digitally by an algorithm. The vast, empty space outside the mountains symbolizes the need to escape chaos and destruction, both visually and mentally, as in typical Chinese ink paintings. In this sense, this series, with its imposition of visuals and information, can also be read as a critique of social media, which does not let people to perform the mental processes required to digest and make sense.